MESAFE
MESAFE
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

SERDAR ORTACLA HAYAT GUZEL


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

SESSIZLIYIN SESI

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1SESSIZLIYIN SESI Empty SESSIZLIYIN SESI Paz Ağus. 15, 2010 10:23 am

Ruzgar

Ruzgar
Süper Moderatör
Süper Moderatör

Gecenin koynuna girmeyi seviyorum... Usulca soyunuyorum karşısında gecenin... Bir elim ışıklara uzanıyor sessizce... Dokunuyorum içimin düğmelerine usulca... Kapatıyorum... Gece, zifiri karanlık oluyor böylece... Utanmıyorum hiç... Kendim oluyorum belki de...

Sessizlik var gecede... Her bir gece sessizliği doğuruyor; büyütüyor içimde... Toprağı, havayı, suyu, gökyüzünü, yağmuru sever gibi seviyorum geceyi... Ve gecenin ve benim can yoldaşım; sırdaşım olan sessizliğini...

Geceler; sessizlik kokar biliyor musunuz... Dağdaki kekik kokularını taşır içimize... Ihlamur kokuları bir başka güzel yayılır gecelerde... Toprak, alabildiğince özgür yayar kokularını... Ateş böceklerinin şavkı yayılırken her yere... Papatyalar hazırlanırken yeni güne sessizce... Gökte yıldızlar, hatta ay bile el sallarken bana... Gözyaşı, hüzün, özlem, isyan iç içe. Tarifi imkânsız duygularda kaybolur; girer içime... Yüreğime...

Bir TV programında soruyorlar gençlere...150 yıl yaşamak isterimsiniz diye. Geleceğimiz, umutlarımız ya onlar bizim... Gençler, gençlerimiz... Salonda derin bir sessizlik oluyor... Bir tek parmak bile yok havada... Nefesleri bile duyulmuyor sanki... Peki; 100 yıl yaşar mısınız diye soruluyor... Yine aynı sessizlik var salonda...

Kök hücre deneylerinin yapıldığı bu günlerde... Gençlerimizin, yaşama isteği konusundaki sessizliği düşündürücü değil mi sizce... Delimi akar damarlarında kan... Uzun bekleyememeleri mi yoksa bundan... Bekleyemez, sabırsızlıklarıdan... Duyguları aceleci mi yoksa... Kaybolurlar mı aşkın sarhoşluğunda gerçekten... Aşkı biliyorlar mıdır sizce...

Ülke ve gelecek kaygısı taşırlar mı yüreklerinde... Parsel parsel satılırken vatan... Ne yapar, ne düşünürler ki... Asilik; değer mi kaybediyor, köyün genci, şehrin gencine benzemez mi yoksa... Gençlik ayrı ayrı mı yaşanıyor dört bir yanda... Gençler, yürüyen ölülere mi benzemiş, yaşamı sevmemek nedir böyle... Gelecek kaygısı, ne zaman geçmiş ülke sevgisinin önüne... Ve ne zaman çıkmış gelecek kaygısı vatan sevgisinin üstüne... Bizler mi genç olmadık ... Aşk; bizim zamanımızda aşk değimliydi dostlar... Kan, bizim zamanımızda deli dolu akmıyor muydu yoksa. Gençlik isyan, nefes, ve gençlik gelecek değil mi yoksa...

Sessizlik sığınağımdır benim... En güzel limanlara demir atarım bu saatlerde... Hırçın denizlerde yorulur bedenim gün içinde... Yaşam denen anlamsız koşuşturmalarda nefessiz kalır yüreğim... İsyanım önce kollarıma sıçrar... Beynim bir selin altında sulara gömülmüş gibi olur... İçgüdüsel olarak kaçmaya hazırımdır... Bacaklarım vücudumun ağılığıyla çöker yere... Çirkinlikler, kan, gözyaşı, şiddet alabildiğince sarmışken her yanı... Sessizlikte dinginliğimi yaşarım ben... Kirlenen insanlıktan utanan bedenim... Yorulur ve yorgun düşerken... Çıkarırım gece bedenimi... Soyunurum usulca... Sığınağım karşılar beni...

Bu şeker bayramında... Bir şey çektimi dikkatinizi sizin de... Sabahın ilk saatleriyle sokaklara çıkan çocuklara dikkat ettiniz mi... Şeker ve kolonya uzattıktan sonra... Birer ikişer değil artık... Avuçlarla şekerleri almayı bırakın bir kenara... Çocukların çoğu... Artık para istiyorlardı benden... Resmen... Dilenmenin... Ağır mı oldu yoksa... Utanmadan istemenin, çalışmadan elde etmenin utancı onlara da mı sıçradı yoksa. Her mahallede farklı mı yaşanır çocukluk... O sevinç nerde... Utanma duygusu vardı çocuk yaşlarda... Bir şeker bile alırkenki çekingen haller... Dilenci toplumu mu oluyoruz yoksa...

Rüzgârsız kalmış bir geminin, okyanusun ortasında demirlemiş hallerine bürünürüm... Dingin bir gece sarar beni... Mutlu olurum... Özgür olurum... Toprağın kokusun bir başka duyarım bu anlarda... Ihlamurun kokusunu hele... Papatyaları, kekik kokularını taşır gece...

Bir kayanın en kuytu diplerinde uykuya dalmış bir balık olurum bazen... Bazende sıcacık yanan bir sobanın karşısında kıvrılıp uzanan bir kediye dönerim... Sessizlik yorganım olur böyle anlarda...

Ramazan ayı geçti biliyorum... Ama iftar çadırlarında bekleyen... Kravatlı yüzleri unutamıyorum... Ellerinde tencereleri ile bekleyenleri hele... Saatlerce önce sıraya girip... Sanki sadece birkaç lokma yiyecekten başka hiçbir amacı olmayanları... Zamanlarını midelerinde hapsedenleri... Ramazan paketlerinde yiten insanları... Büyüklerimizi... Onurumuzun, onursuzca ayaklar altına alındığı görüntüler... Kızlı erkekli, yaşlısı genci... Utanmayı mı unutmuş yüzler...

Biz böyle miydik dostlar... Fakirlik, buram buram insan kokmazımıydı... Yürekli insanların gönüllerinde güzelleşmez miydi yoksulluk... Veren el, alan elden daha değerli değimliydi yoksa... Duyar mıydı bir el, diğer elin verdiğini... Reklamlara mı alet edildi insanlık... Gençlere ne sözümüz olacak... Çocuklara ne diyeceğiz... Bizim mahallede mi yaşanıyor kirlenen insanlığın yüzü... Yoksa sizin mahallede de mi var dostlar... Çadırlarda mı boğuluyor insanlığın erdemi...

Zaman daha yavaş akar sanki... Akrep ve yelkovan hareketsiz kalır gecelerde... Sönmüştür içimin tüm ışıkları... Simsiyah bir gece kalır geriye... Titreşimlerini duyarım maddelerin... Atom altı titreşen taneciklerin ahengine sarılırım... Akmayan, duran bir zamandır yaşanan... Acımasızlık, kan, ölüm, yıkım, vahşet, çaresizlikler terk ederler içimi o an... Hırslarım, tutkularım elini çeker bedenimden...

Gün ışığında yoruluyor beden... Duyguları paslanıyor insanın... Oysa derler ya... Akan su pislik tutmaz... Yalan... Kocaman bir yalan... Suları kirlenmiş nicedir insanlığın... Yosun bile bağlamıyor dereler... Suyolları tortu bağlamış çirkinliklerden... İçimizdeki pas ancak temizlenir sessizlikten...

Ekmek kuyruklarında yitiyor ekmeğimiz... Geleceğimiz... Ne zaman yağmurlarda ölür insanlar... Nasıl seveceğim yağmuru dostlar... Ve nasıl testerenin uçlarında doğranır canlar... Nerde din... Nerde iman... Üstü mü örtüldü insanlığın sizce... Hadi kaldırın yüreğinizin örtülerini dostlar... Saygılarımla...

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz