Dakikada 14–15 defa alıp verdiğimiz havadaki oksijen miktarını hiç düşündünüz mü? Havadaki oksijen yoğunluğu deniz seviyesinde yaklaşık % 21 nispetindedir. Bitkilerin fotosentezle şekere dönüştürdüğü karbondioksit ise, canlıların solunumuyla açığa çıkar ve ancak % 0,5 civarındadır. Karbonmonoksit ise, bu iki gazdan oldukça farklı, canlılara faydası olmayan zehirleyici bir gazdır. Solunumda kullanılan oksijenin alınmasına mâni olan en önemli unsur, karbonmonoksittir. Karbon kaynaklı (petrol, kömür, odun, doğalgaz) bütün yanıcı maddeler, yanma esnasında havadaki oksijeni tüketir. Ortamda oksijen kalmadığında, yanma tam olmaz ve renksiz, kokusuz ve tahriş etmeyen karbonmonoksit gazı ortaya çıkar. Bu gazın solunan havaya sızmasını insanların fark etmesi çok güçtür. Karbonmonoksit, tabiî atmosfer ortamında yok denecek kadar düşüktür. Organizmalarda biyokimyevî işlemler neticesi, problem teşkil etmeyecek nispette (% 1–5) görülebilir. Egzoz ve sigara dumanı da karbonmonoksit zehirlenmesine sebep olabilmektedir. Sigaradan çıkan dumandaki karbonmonoksit hemoglobine kolayca bağlanır ve hemoglobinin oksijen taşıma kapasitesini yaklaşık % 30 nispetinde azaltır. Sigara içenlerin dudaklarındaki ve parmak uçlarındaki morluk, bu kısımlardaki kılcallara yeterli oksijen gitmemesi sebebiyledir.
Karbonmonoksit, oksijeni akciğerlerden dokulara taşıyan ve kana kırmızı rengini veren demirli bir bileşik olan hemoglobine, oksijenden 200–300 kat daha sıkı bağlanır (karboksihemoglobin), bu yüzden kandaki konsantrasyonu kısa zamanda tehlikeli boyutlara ulaşabilir. Kandaki hemoglobinler tamamen işgal edilince, dokulara oksijen gidişi azalır. Neticede hücrelerin solunum fonksiyonu bozulduğundan beyin, kalb ve kas gibi her zaman taze oksijen ihtiyacı olan dokularda kalıcı hasarlar görülebilir.
Kandaki karboksihemoglobinin yarılanma ömrü 320 dakikadır. Yani karbonmonoksitten zehirlenen bir hasta, bulunduğu zehirli ortamdan uzaklaştırılsa dahi bu gazın kandan uzaklaştırılması beş saati aşabilir. Değişik tedaviler uygulanarak bu süre bir saate veya yirmi dakikaya kadar düşürülebilir.1
Hastaların şikâyetleri ve klinik bulgular genellikle kandaki karboksihemoglobin seviyesi (zehirlenme oranı) ile alâkalıdır. Kandaki karboksihemoglobin seviyesinin % 10–20 olduğu hafif zehirlenmelerde, genellikle sadece hâlsizlik, baş ağrısı, baş dönmesi, bulantı ve kusma gözlenir. Ancak bu seviye yükseldikçe (kanda % 20-30'lara ulaştığında) hastalarda kalb, akciğer ve sinir sistemi ile ilgili problemler ortaya çıkmaya başlar. Zehirlenme seviyesi % 30'un üzerine çıktığında kalb çarpıntısı, solunum ritminin artması, yorgunluk, kalb krizi benzeri göğüs ağrıları ve kalb ritim problemleri gelişir. Sinir sistemi de zehirin tesirine girmeye başladığında kişide görme, yürüme ve düşünme bozuklukları, konsantrasyon kabiliyetinde azalmalar ve bayılma görülür. Karbonmonoksit gazı ile temas daha uzun süre devam ederse, kandaki konsantrasyon % 50'yi aşar, koma, beyin ödemi, gözlerde ve mukozalarda kanamalar, böbrek fonksiyonlarında bozulma ve kas erimeleri gelişmeye başlar. Zehirlenen kişinin kalb ve akciğer ile ilgili diğer hastalıkları veya şahsî hassasiyetindeki farklılıklar da bu verilerin değişmesine sebep olabilir.1, 2
Zehirlenme durumunda kişi öncelikle bulunduğu ortamdan hızla uzaklaştırılmalı ve temiz havaya çıkarılmalıdır. Kalb ritmi hemen kontrol edilerek gerekirse hastaya ritim düzenleyici ilâçlar verilmelidir. Karbonmonoksit zehirlenmelerinde panzehir (antidot) oksijen olduğu için, hastaya mümkün olduğu kadar yüksek konsantrasyonda oksijen verilmesi gerekir. Solunum yapamıyor veya şuuru kapalıysa hastanın sun'î solunum cihazına bağlanması gerekebilir. Eğer kan karboksihemoglobin seviyesi % 25'in üzerinde ise, sinir sistemine ait kalıcı hasar gelişmemesi için hiperbarik (yüksek basınçlı) oksijen uygulanabilir. Bu tedavi ile kandaki karbonmonoksit gazının uzaklaşma süresi kısalır. Meselâ üç atmosfer basınçlık hiperbarik oksijen uygulaması ile bu süre 20-25 dakikaya inebilir.1, 2
Korunmak için bacalar kış öncesi mutlaka kontrol edilmeli ve temizlenmelidir. İçinde is, kurum ve katran biriktiği zaman bacanın çekim gücü düşer. Kömür sobaları mutlaka üstten yakılmalı ve yanma esnasında sobalara kömür atılmamalıdır. Her tutuşturma işlemi öncesi sobanın külü mutlaka temizlenmelidir. Tam yanma sağlanmadan kapaklar kapatılmamalıdır. Sobanın yüzeyinde ve borularda çatlak ve kırıklar olmamalıdır. Soba borusu baca içine, hava akımını kesecek şekilde çok itilmemelidir. Soba kurulurken borularda fazla dirsekten kaçınılmalı ve mecbur kalmadıkça ikiden fazla dirsek kullanılmamalıdır. Tutuşturmada alt kapak kapalı, üst kapak açık tutulmalıdır. Sobada lâstik, plâstik, naylon, boya ve tıbbî atık gibi çöpler yakılmamalıdır. Aşırı nemli kömür veya odun kullanılmamalıdır.
Kombi bakımları düzenli olarak yaptırılmalı, gaz sızıntısı ve baca problemi açısından kontrol ettirilmelidir. Kombinin bulunduğu odadaki havalandırma penceresi kesinlikle kapatılmamalıdır. Kombi veya sobayla ısınılan evlerde, kapalı garajlarda karbonmonoksit alarm cihazları bulundurulmalı, banyo gibi kapalı mekânlarda şofben kullanılmamalıdır. Soba yanan odada, sobanın hava ağızları kapatılarak uyunmamalıdır. Yatarken yanmakta olan kömür koru üzerine yeni kömür kesinlikle atılmamalıdır.
Bu tedbirleri İslâm büyüklerinin tavsiyelerinde de görmekteyiz. İbn-i Ömer'den (r.a) rivayet edildiğine göre Efendimiz (sallallahü aleyhi ve selem): "Uyumak istediğiniz zaman evlerinizde yanar hâlde ateş bırakmayınız."3 buyurmaktadır. Benzer şekilde Medine'de gece vakti yanan bir ev Allah Resulü'ne (sallallahu aleyhi ve sellem) haber verildiğinde Resûl-i Ekrem: "Gerçekten bu ateş sizin düşmanınızdır; uyumak istediğiniz zaman onu söndürünüz."4 buyurmuştur. Gerçekten de ateş, hem ısınma, hem pişirme, hem de aydınlanma maksadıyla her sahada, her memlekette kullanılmaktadır. Ancak onun müdahale edilemeyecek bir vaziyette bırakılması tedbire uygun değildir. Tedbirlerin eksiksiz alınması ile karbonmonoksit zehirlenmelerinin önemli bir kısmı önlenmiş olacaktır.